Hamdi Sevben
24 min readJan 14, 2020

--

NOT: Makaleyi indirmek ya da pdf olarak okumak isterseniz, slideshare adresine gidiniz: https://bit.ly/2O7sDeH.

İntihal ve İntihalin Kanuni Sorumluluğu ile Ahlaki Yanlışlığı

Özet Bilimsel araştırmalar bilinmezi bilinir kılmak, sorunlara çözüm üretmek, sosyal ve kültürel unsurları tanımlayıp açıklamak için yapılır. Sonuçlarının toplum yararına kullanımı ve çalışmaların devamlılığı esastır. Bu nedenle araştırma sonuçlarının duyurulması gerekir. İletişim, bilimin temel unsurlarından birisidir. İlk bilimsel derginin yayımlandığı 1665 yılından bu yana, bilimsel iletişim artan bilim dalları ve bilgi kaynakları; gelişen bilgi teknolojisi ve araştırma olanaklarıyla büyük ölçüde değişime uğramıştır. Bu süre içinde değişmeyen en önemli unsur ise bilimsel yayınların güvenilirliğinin önemidir. Bilimsel iletişimin temeli doğruluk ve güvenilirliğe dayanır. Bilimsel bilgiyi diğer bilgi türlerinden ayıran temel özellik belli bir yönteme dayanması kadar özgün ve güvenilir olmasıdır. Ancak akademik alanda sahteciliğin giderek arttığı pek çok araştırmada vurgulanmaktadır. Akademik alanda görülen etik dışı davranışların içinde özellikle öğrenciler arasında intihal ve kopya olayları önemli bir yer tutmaktadır. İntihalin Latince çalmak, kaçırmak anlamına gelen “plagiarius” sözcüğüne dayandığı belirtilmektedir. Öğrencilerin en fazla kaynak gösterme ve alıntı yapmada zorlandıkları ve bu konuda eğitime ihtiyaç duydukları belirtilmektedir. Ayrıca intihalin ahlaki olarak doğru olmadığı açıkça ortada olmak ile beraber; son yıllarda intihali önleme noktasında caydırıcı olması için yapılan hukuki düzenlemeler bulunmaktadır.

Anahtar Kelimeler-Bilim Etiği, İntihal, İntihal Türleri, Türkiye’de İntihalin Yaptırımları, Plagiarism, Kopya, Etik, Ahlak, Etik ihlali, Etik ihlal çeşitleri, İdari yargı kararları, Akademik dürüstlük, Dünyada İntihalin Yaptırımları, Yeni Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Kanun Taslağı.

I. GİRİŞ

Altı bin yıl önce ilkel bir baltayla bufalo sürülerinin peşinden koşan insanı, günümüzde bilgisayar başında telekonferans vererek sahip olduğu bilgiyi kıtalar arası paylaşan bir insana çeviren bilimin birçok farklı tanımı yapılmaktadır. Bilim, geçerliliği kabul edilmiş, sistemli bilgilerin oluşturduğu bilgi toplulukları iken, genel anlamda, evreni, toplumu ve insanı kapsamı içine alan, gözleme, deneye ve akla bağlı kalınarak sistematik bir şekilde elde edilen sınanabilir bilgi topluluğudur. Bilimsel bilgi topluluğuna ulaşabilmenin yolu ise bilimsel yöntemlere dayalı bir bilimsel araştırma sürecinden geçmektedir. Sistematik bir süreç içerisinde elde edilen bilimsel bilginin hızla değişen dünyamızda giderek artması, bilimsel bilginin ve bilimin daha üst bir mekanizma tarafından belirli normlara dayalı olarak değerlendirilmesini ve düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. Bilim, tüm insanlar tarafından kabul edilecek evrensel değerler yaratma çabasının bir ürünü olduğundan, onun değerlendirilmesini ve düzenlenmesini sağlayacak normların da evrensel kabul görmüş olması ve ahlaki değerlerin üstünde bir yapıya sahip olması gerekmektedir. Bu gereklilik bizi etik ve bilim ilişkisini ortaya çıkarmaya yönlendirmektedir[2].

Sadece etik kuralların var olması, bilimin belirli standartlar dahilinde gerçekleştirilmesini garanti etmez. Yasalarca uygun görülen uygulamaların etik normlara dayalı olarak gerçekleştiği yargısına da varılamaz. Örneğin; Nazi Almanya’sında gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar yasal sayılabilirken, hiçbir şekilde etik kabul edilemez[2].

Bilimsel çalışmalar önceden yapılmış çalışmaların devamı niteliğinde olup, her araştırmacı çalışmaya başlamadan önce, aynı konuda daha önce yapılan araştırmalar üzerine geliştirilir. Bu durum yapılan araştırmaları aynen tekrarlamak anlamına gelmediği gibi, yararlanılan bilgilerin nereden alındığının belirtilmesi esasına dayanmaktadır. Bilimin en temel özelliği özgün ve güvenilir olmasıdır. Bu nedenle bilim ve etik bir arada sıklıkla kullanılan sözcüklerdir. Etik kurallara bağlı olmadan bilimsel araştırma yapmak ve yayın üretmek söz konusu değildir. Eğer yazdıklarınız sizin fikirleriniz, düşünceleriniz, özgün araştırma sonuçlarınız veya tüm toplum tarafından bilinen genel bilgiler değil ise; bir başka kaynakta okuduğunuz, duyduğunuz gördüğünüz herhangi bir şey ise, bu kaynağı yazınızda uygun atıf kurallarına göre belirtmek zorundasınızdır. Bunun sadece fikir, görüş, yazılı herhangi bir şey olması gerekmez. Bir sanat eseri, bir görüntü, bir film, şarkı, grafik ve benzeri unsurlar için de aynı şey geçerlidir. Bunların mutlaka kayıtlı ortamdan sağlanması da şart değildir. Yapılan bir görüşme sonucu elde edilmiş bilgilerin nereden, ne zaman, kimden alındığının belirtilmesi gerekir. Sonuç olarak elde edilen bilginin sizin dışınızda bir başkası tarafından üretilmiş olması o bilginin kaynağının belirtilmesinde zorunluluk yaratır. Belirtmezseniz ne olur? “Aşırma” , “çalma”, “fikir hırsızlığı”, hukuki anlamda “intihal” denen, ingilizce “plagiarism” olarak anılan etik dışı bir davranışta bulunmuş, bir suç işlemiş olursunuz[9]. Bu kavramlar içinde sıkca karşılaştığımız intihal (plagiarism) sadece akademik çevrelerin değil, sanat ve edebiyat dünyasının da karşı karşıya kaldığı bir sorundur[10].

17.yy. da başlayan bilimsel yayıncılık, 20.yy. da bilim dallarında uzmanlaşmanın ve bilimsel araştırmanın artmasıyla bilimsel iletişimin en önemli aracı haline gelmiştir. Daha önceki yıllarda hazırlanan yayınların 50 kat fazlasının bu yüzyılda olması bilimsel iletişimde yaşanan artışı göstermektedir. Bilimsel yayınların artışıyla birlikte etik sorunların arttığı da görülmektedir[9].

Bilimsel iletişimde etik dışı davranışlar intihalle sınırlı değildir. Türkiye Bilimler Akademisi Bilim Etiği Komitesi (2002) ve TÜBİTAK’ın (2006) hazırlamış olduğu raporlarda etik dışı davranışlar şu şekilde listelenmektedir[9][10]:

Disiplinsiz (Dikkatsiz ve Özensiz) Araştırma: Genelde araştırmacının kasıtlı olmadan, bilmeden yaptığı hataları içerir. Editörün ve hakemin inceleme sürecinde en aza indirilebilir.

Yinelenen Yayın (duplication): Aynı araştırma sonuçlarını birden fazla dergiye yayım için göndermek veya yayımlamak. “Salam dilimleme” olarak ta adlandırılan bu durum çok sayıda yayın yapma isteğiyle aynı araştırmanın sonuçlarını gereksiz bölerek yayımlamak veya küçük değişikliklerle aynı araştırmayı birden fazla dergide yayımlamak durumudur.

Uydurmacılık (fabrication): “ Masa başı araştırma” da denilen bu durumda olmayan bir araştırma varmış gibi gösterilmekte veya eksik, araştırmada bulunmayan veriler yayımlanmaktadır.

Sahtecilik, Aldatmaca, Çarpıtma (falsification): Araştırma sonucu elde edilen verilerin kasıtlı olarak değiştirilmesi, araştırma hipotezini destekleyecek şekilde araştırmaya müdahale edilmesidir.

İntihal‐Aşırma (plagiarism): Başkalarına ait olan araştırma verilerini, yazılarını ve şekillerini kaynak bildirmeden kullanmaktır.

Destek belirtmeme: Desteklenerek yürütülen araştırmaların sonuçlarını içeren sunum ve yayınlarda destek veren kurum veya kuruluş desteğinin belirtilmemesidir

Hayali veya Hediye Yazarlık: Araştırmada aktif katkısı bulunanların isimlerinin çıkartılması; araştırmaya hiçbir şekilde katkısı olmayan kişilerin konumları nedeniyle çalışmaya dahil edilmesi; yazar adlarının değiştirilmesi; eksik yazılması; katkısı oranında sıralamanın yapılmamasıdır.

İntihal, Arapça kökenli bir kelime olup Türk Dil Kurumu güncel Türkçe sözlüğe göre “aşırma” anlamına gelmektedir. Türk Dil Kurumu büyük Türkçe sözlükte aşırma; “Başkalarının yazılarından bölümler, dizeler alıp kendisininmiş gibi gösterme veya başkalarının konularını benimseyip değişik bir biçimde anlatma, intihal” olarak tanımlanmıştır. Türk hukukunda “kaynak gösterilmeden başkasının yapıtından alınan parça” anlamına gelen intihal kelimesi aslında Arapça’dan dilimize geçmiştir. İntihal, Türk Hukuk Sözlüğüne göre “başkasına ait bir telifi, güzel sanatlardan bir eseri, kendisine nispet etmek; bir kitabın ibarelerini, musiki bestesinin namelerini, takdim ve tehir ile veya aslının baştan başa hissolunur derecede ifade tarzını tahrif ile kendi namına vermek” anlamına gelir. Doktrinde ise “failin, bir başkasının eserine kendi eseri imiş gibi yani kendisi eser sahibiymiş gibi ismini vermesine veya bir eserden kaynak göstermeden alıntılar yapmasına yahut bir eserden yaptığı alıntılara ilişkin olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak göstermesi” olarak tanımlanmaktadır[3].

İntihali diğerlerinden ayıran temel özellik bilimsel intihalin merkezinde atıfın yer almasıdır. Ancak intihal sadece yararlanılan kaynağa atıf yapılmaması olarak da algılanmamalıdır. Nitekim Plagiarism.org intihalin kaynak göstererek ve kaynak göstermeyerek yapıldığını belirtmektedir. Aynı kaynağa göre kaynak göstermeden yapılan intihaller arasında şunlar yer almaktadır[10]:

Hayalet Yazar (The ghost writer): Bir başka kaynaktan kelime kelime tüm bilgiyi almak.

Mevcut Yazı (Thepotluckpaper): Pek çok kaynaktan alarak kendine ait gibi göstermek.

Zayıf/Yetersiz Gizleme (Kılık Değiştirme Saklama) (The poor disguise): Paragraf içindeki anahtar kelimeleri değiştirerek gizlemek.

Kendinden Aşırma (The self-stealer): Kendisine ait önceki bir çalışmadan aynen almak.

Fotokopi (The Photocopy): Belli bir kaynaktan hiç bir değişiklik yapmadan bir bölümü almak.

Emek Tembelliği (The Labor of Laziness): Orijinal çalışma için çaba sarfetmek yerine çalışmanın büyük bir kısmını başka kaynaklardan alıntılarla doldurmak.

Kaynak göstererek yapılan intihaller ise şunlardır[10]:

Unutulan Dipnot (The forgotten footnote): Yazar adını vererek fakat tam künyeyi vermeyerek kaynağın orijinaline ulaşılma ihtimalini ortadan kaldırmak.

Yanlış Bilgilendirme (The misinformer): Yanlış künye vererek kaynağın orijinaline ulaşılma ihtimalini ortadan kaldırmak.

Fazla Mükemmel Alıntı (The Too-Perfect Paraphrase): Yazarın bire bir alıntı yaptığı kaynağa atıf yapması fakat tırnak işareti koymayı önemsememesi.

Becerikli Atıf Yapma (The Resourceful Citer): Yazarın tüm kaynaklara atıf yapması, tırnak işareti kullanması fakat araştırmanın hiçbir orijinal fikir içermemesi.

Mükemmel Suç (The Perfect Crime): Yazarın bazı yerlerde kaynaklara atıf yapması fakat yazının kalan kısımlarındaki analizlerin kendine ait olduğu fikrini yaratma düşüncesiyle bazı kaynaklara atıf vermemesi.

Öğrencilerin intihali nasıl algıladıklarını anlamak için Ekşi Sözlük’e baktığımızda, öğrencilerin konuyla ilgili olarak yaptıkları tanımlar bu konuya bakışları hakkında fikir vermektedir[7][9]. Ekşi Sözlük’te yer alan birkaç örnek şu şekildedir:

- “hocalar duymasın ama mecbur kaldığımız anlarda, ödev hazırlamalar sırasında başvurmak zorunda kaldığımız,’yazardan fazlaca esinlenme(!)’durumu”…

- “15 kisilik bir sınıfta 1 haftalık hazırlık aşaması sonucu yazılan essaylerden 11 tanesi için ders öğretmeninin tamamen bir önyargıyla ve haksız yere kullandığı kelime”.

- “…hocanın her 2 kelimesinden biri olan, söylerken insanın ağız kaslarını yoran, kopi peyst in eş anlamlısı kelime.”

- “durumun boyutuna, ciddiyetine ve bulunulan yere (bkz: robert college) göre uzaklaştırma veya expulsion ile cezalandırılabilecek bir olay…”

- “amerikan üniversitelerinde (bkz: duyum) çok sıkı bi biçimde denetlenen, yapan yakalandığında çok ciddi sonuçları olan, yanılma payı inceleyen insana göre değişebilen, academic writing kuralları içerisinde, en ince ayrıntı için bile source göstermeyi gerektiren kopyacılık türü”

- “….bu kelimenin gerçek anlamını ve içeriğini anlayana kadar verdiğiniz her ödev size bumerang misali geri gelecektir…”

- “bilimsel hırsızlığın bilimsel adı. hırsızlık hırsızlıktır.”

- “önceden Türkiyede okuyup, yurt dışında okumaya başlayan bi türk’ün uzak durması gereken, ama bunda fazlaca başarılı olamadığı şey.”

II. İntihalin Nedenleri

İntihale neden olan unsurlar incelendiğinde eğitim eksikliği ilk sırada gelmektedir. Genelde üniversiteye gelen bir öğrencinin araştırma becerilerini kazanmış olması beklenmekte olduğu için, ilk ve orta eğitimde kazandırılmayan araştırma becerileri ve akademik etik ilkeler, üniversite yıllarında ödev ve rapor hazırlama süreçlerinde bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır[11]. Konuyla ilgili yapılan araştırmalar intihali “bilerek” ve “bilmeden” yapılan hatalar olarak göstermekte ve intihal yapma nedenleri içinde eğitim eksikliğinin önemini vurgulamaktadır. Yapılan bir araştırma Türk öğrencilerinin üniversiteye bir araştırmanın nasıl yapılacağı ile ilgili herhangi bir eğitim almadan başladıklarını göstermektedir (Ünal ve Uçak, 2017). Özden’in (2015) çalışması incelendiğinde öğrencilerin büyük çoğunluğunun sergiledikleri davranışın akademik usulsüzlük olduğunu bildiklerini, bir kısmının ise bu davranışlarını akademik usulsüzlük olduğunu bilmediklerini, davranışlarının akademik usulsüzlük olduğunu bilmeyen öğrencilerin büyük kısmının ise bilselerdi bu davranışı yapmayacaklarını ifade ettikleri belirtilmiştir[1]. İkinci etken bireysel özelliklerle açıklanabilecek unsurları içermektedir. Bireylerin bir an önce yükselme, ün kazanma arzuları ve hırsları nedeniyle uydurma ve aşırma yapmaları bu grup içinde değerlendirilmektedir. Bu tür davranışların özellikle bilim kültürü ve araştırma etiği normlarının yeterince yerleşmediği toplumlarda gelişme olanağı bulduğu ayrıca belirtilmektedir. Üçüncü etken bilimde niceliğin niteliğin önüne geçmesi olarak tanımlanabilir. Fazla sayıda yayın yapma ile bilimsel saygınlığın artacağı yanılgısı olarak açıklanan bu durum özellikle son yıllarda üniversitelerde yayın sayısının akademik yükseltmelerde ölçüt olması ile aynı araştırmayı parçalar halinde farklı yerlerde yayımlamak gibi davranışların artmasına neden olmaktadır. Son etken ise mali nedenler içinde gruplandırabileceğimiz burs, proje veya sanayi desteğini yitirme korkusuyla yapılan etik dışı davranışları kapsamaktadır[8][10]. Ayrıca intihale neden olan çok sayıda faktör vardır. Alıntıların belli bir standarta dayanarak verilmemesi, yazım hataları, orijinal kaynağa gitmeden alıntıdan alıntı yapmak yapılan hataların bir zincir şeklinde devam etmesine neden olmaktadır. Ayrıca, bireylerin mesleki hırsları, rekabet ortamı, ahlak eksikliği ve kişilik özelliklerinden kaynaklanan sorunlar da intihale neden olabilmektedir. İntihallerin artmasında bir başka etken de İnternet’tir. İnternet’te yer alan bilginin “anonim bilgi” “kamu bilgisi” “orta malı” olarak algılanması; bilgi kaynağının belirtilmemesi, kaynak göstermede görülen eksiklikler ve hatalar intihallerin artmasına neden olmaktadır[9][10].

İntihalin başlangıcının kopya çekme alışkanlığı olduğu söylenebilir. Kopya çekme alışkanlığının bugünün sorunu olmadığı, geçmişte de yaygın olarak görüldüğü bilinmektedir. Hamilton (2003) öğrenciler arasında kopya çekme oranının artmasında iletişim teknolojisin etkisinin büyük olduğunu vurgularken, teknolojinin kopya çekmeyi kolaylaştırdığı gibi, yakalanmasını da kolaylaştırdığını ifade etmektedir. Kopya çekme alışkanlığı üzerinde duran Saunder (1993) ise öğrencinin öğrencilik hayatı boyunca kopya çekme davranışını sürdürdüğü takdirde öğrencilik hayatı sonrasında da bu alışkanlığını sürdürmesinin beklenebileceğini savunmaktadır. Öğrencilikte kopya çekmenin nedenlerini derslerin zorluğu, notların en önemli şey olması, ödevlerin anlamsız veya zaman israfı olarak görülmesi, kopyanın, sistemin bir parçası olarak düşünülmesi, arkadaşlara kopya yoluyla yardımın bir fazilet olarak görülmesi, çalışmaya vakit bulunamaması şekilde açıklanmaktadır[10].

Üniversite hayatına yeni başlayan öğrencilerin intihali kasten değil bunun bir yanlış olduğunu bilmeden yaptıklarını, bu nedenle üniversitenin ilk yıllarında intihale daha çok başvurulduğunu öne süren Stubbings ve Brine (2003), intihal yapma nedenini nasıl atıf yapılacağını bilmemek, çalışma becerilerinin zayıf/gelişmemiş olması, bilgi bulma becerilerinde eksiklik, kötü zaman yönetimi, araştırmanın anlaşılmasında yetersizlik, mali zorluklar ve not baskısı olarak sıralanmaktadır. Kopya konusunda benzer fikirlere sahip olan Hamilton (2003, s.7) lisans eğitiminin ilk yıllarında kopya ve intihal eğilimin fazla olduğunu, lisans eğitiminin son yılına gelindiğinde ise araştırma yapmanın ve yazmanın sevilip benimsendiğini buna bağlı olarak da intihalin azaldığını belirtmektedir. Ancak bazı araştırmalar intihalin lisans üstü eğitim sürecinde de önemli bir sorun olduğunu ortaya koymaktadır. Pecorari (2003, s.317–345) lisans üstü tezleri üzerinde yapmış olduğu araştırmasında intihalin lisans üstü eğitim sürecinde de yaygın olarak yapıldığı sonucuna ulaşmıştır[10].

Ayrıca intihal ile ilgili kavram yanılgılarının araştırıldığı çalışmalarda, lisans öğrencilerinin ortak kavram yanılgılarına sahip oldukları açıkça görülmektedir. Literatürde belirtildiği gibi öğrencilerde var olan intihal ile ilgili ortak kavram yanılgıları, özet olarak aşağıda sıralanmıştır[4]:

•Kaynak metindeki kelimeler veya cümleler kendi kelimelerinizle değiştirilerek yazıldığında atıf yapılmasına gerek yoktur.

•Kısa birkaç cümle atıf yapılmadan kullanılabilir.

•Birkaç kelimeden uzun cümleler (örn; birkaç paragraf) atıf yapılmadan kullanılırsa bu bir suçtur ama, kısa birkaç cümlenin atıf yapılmadan kullanılmasında bir sakınca yoktur.

•Kaynaklardan kullanılan şekil ve çizelgelere atıf yapılmasına gerek yoktur.

•Bir dilden başka bir dile çevrilen metinlerde atıf yapılmasına gerek yoktur.

•Başkalarına ait bir şeye atıf yapılması isteniyorsa, ona çalışmanızda yer vermeden önce sahibinden izin almalısınız (İntihal ve telif hakkı karıştırılıyor).

•İnternetteki bilgi anonimdir. Bu yüzden internetten alınan bilgi atıf yapılmadan kullanılabilir.

•Başka bir çalışmanın metninden bir blok özetlendiğinde, kullanılan kaynağa ödevin sonunda yer verilmesi yeterlidir.

Eğitim sürecinde gerçekleştirilen dönem ödevi, proje, rapor vb. çalışmaların değerlendirilmesinde intihal saptayıcı internet tabanlı programların kullanılması gerekmektedir. Değerlendirmede kullanılan bu tür programların öğrenciler tarafından da bilinmesi ve uygulanması, onların da değerlendirme sürecine etkin bir şekilde katılmalarını sağlayarak, programların sadece caydırıcılık işlevi yüklenen tek taraflı bir araç olmasını engelleyecektir. Değerlendirme sürecinin etkinleştirilmesinde başka bir yol olarak ‘aşırma kübü’ kullanılabilir. Genç akademisyenler bu tür bir değerlendirmeden aldıkları dönütlerle fikir, sözcük ve organizasyon boyutlarında ne oranda intihal yaptıklarını daha yakından takip edebilirler. Tüm bunlara rağmen hazırlanan ödev raporlarında intihal olaylarının saptanması durumunda, karşı tepki, dersten geçme olanaklarının kısıtlanmasından başlayıp, daha caydırıcı önlemlere kadar varmalıdır[2].

III. İntihale Karşı Alınabilecek Önlemler

İnternet üzerinden intihalin ortaya çıkarılması konusunda pek çok web sitesinden bilgi bulunabileceği gibi, önlenmesi amacıyla hazırlanmış yazılımlar da vardır[10]. Ayrıca başta araştırmacı/yazar olmak üzere, araştırma kurumu, editör, hakem, kütüphaneci ve okuyucu olmak üzere bilimsel iletişim süreci içinde rol alan aktörlerin intihalin önlenmesinde sorumlulukları vardır. Ayrıca bilimsel iletişimin varlık nedeni son halkası olan okuyucuya da görev düşmektedir. Bilimsel yayınlarda görülen hata, eksik ve yanlışların yayıncıya iletilmesi bu konudaki duyarlılığı artıracak; zamanında düzeltmelerin yayımlanmasına yardımcı olacaktır[9].

Dünyada bilimsel hırsızlığı önlemeye yönelik olarak çeşitli önlemler alınmaktadır. Bu amaçla 2007 yılında Çin’de “Bilim ve Ahlak Komitesi” kurulmuştur. Pakistan’da ise intihal suçu işleyen akademisyenleri yeterince cezalandırmayan üniversitelerin para yardımı kesilmektedir. ABD’de üniversiteye giren her öğrenciye davranış sözleşmesi (code of conduct) denen ve içinde intihali de içeren üniversitede uyulması gereken etik kurallarla ilgili bir sözleşme imzalatılmaktadır. ABD’de bilimsel hırsızlığını önlemeye yönelik olarak Virginia Üniversitesi’nde özel bir birim oluşturulmuştur. Ülkemizde ise TÜBİTAK, bilimsel alanda sahtekarlığın tanımlanması ve önlenmesine yönelik bir dizi çalışma yürütmektedir. TÜBİTAK bünyesinde kurulan “Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu” bu oluşumlara örnektir. Ayrıca TÜBA tarafından 2006 yılında “Bilim Etiği Kurulu” oluşturulmuştur[10].

Kurallar esnetilmek, gerektiği yerde çiğnenmek için vardır inancı, bilimsel kulvarda da etkisini göstermektedir. Bilimsel etik normları önemsememek, ülkemiz bireylerinin yasa ve kuralları algılama ve onlara tepkide bulunma düzeyleriyle paralellik göstermektedir. Evrensel bilim etiği normlarının kabul edilmesi ve kullanılması amacıyla yürütülen bilim etiği çalışmalarına rağmen, farklı bilimsel kurumların bilim etiği normlarını farklı şekilde yorumlamaları; ortaya çıkan ilke, kural ve normların takip edilmesinde, önleyici çalışmaların ortak kararlar doğrultusunda planlanmasında sorunlara neden olmaktadır. Bu sorunların ele alınmasında üniversitelerdeki bilim etiği kurullarına sorumluluk düşmektedir. Etik kurullardaki akademisyenlerin intihal tanımını yapmadan önce bilim etiği ile ilgili terimlerin anlamı hakkında ortak karara varmaları gerekmektedir. Buradaki birleştirici gücün TÜBA olması önerilmektedir[2].

Geçtiğimiz yirmi yıl içinde bilgisayar teknolojisinde meydana gelen gelişmelerin intihali artırdığı görüşü yaygındır. Ödeve yardımcı siteler, kopyala-yapıştır teknolojisi, parayla satılan hazır tezler dolayısıyla bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler artan intihal olaylarından sorumlu tutulmaktadır. Bu gelişmelere rağmen Gallant’ın çalışmasına göre intihale karşı örgütsel tepkilerde bir değişim görünmemektedir. Hala intihal karşıtı politikalar, caydırıcı cezalar, onur kuralları sistemi, suçluyu ortaya çıkarma gibi geleneksel yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemler günümüz intihal problemlerinde etkisiz kalmaktadır ve yeni stratejiler aranmaktadır. Bu yeni stratejiler öğrenci merkezlidir ve intihal sorununa, öğrencinin akademik gelişimi etkilenmeden önce yani birinci sınıfta müdahale etmeyi amaçlar. Öğrencilere öğrenimlerinin ilk yılında intihalle mücadele etmede yardımcı olmak için fakülte tarafından etkileşimli ve önleyici bir yaklaşım içinde olmak gerekir[8].

Üniversiteler daha çok öğrencileri intihalden caydıracak düzene sahip olma eğilimindedirler. Suçlu bulunan öğrenciler için cezalandırma vardır. Ancak yapılan araştırmalara göre suçun ortaya çıkarılması, intihalden caymakla sonuçlanmıyor ya da öğrencilerin etik davranışları benimsemesini sağlamıyor. Bu ikinci durumda önleyici bir yaklaşım gerekir. İntihali ortaya çıkarma ve önlemede uyarma yöntemi en etkisiz yöntemdir. İntihali önlemede kullanılan onur kuralları sistemi de etkisiz bir yöntemdir. Onur kuralları ve caydırma madalyonun iki yüzü gibidir: İlki pozitif yaklaşımla ikincisi ise negatif yaklaşımla intihali güçlendirir. Bu iki yöntemden farklı olarak daha ilerici bir yaklaşım ise önleyici yaklaşımdır. Önleme cezalandırmadan çok daha iyidir ve son sınıf öğrencileri ile eğitimine yeni başlayan öğrencilere farklı yaklaşılmalıdır. Her iki grup öğrencinin de intihali yapma ile ilgili farklı motivasyonları vardır ve bizler bunları önlemek için farklı önlemler almak durumundayız. Lisans programının ilk iki yılında yapılan intihal cehalete atfedilirken lisansın son yıllarında ve master programlarında nedense daha kötü bir sorun olarak yorumlanır ve öğrencilerin kasıtlı olarak hile yapmaya eğilim gösterdiklerine inanılır. Her iki gruba da engelleme amaçlı öğretici adaptasyonlar yapmalıyız. İntihali tamamen yok edemeyebiliriz; ancak öğrencilerin intihale başvurmalarını zorlaştırabiliriz. İntihal örgütler tarafından bir öğrenme ve öğretme sorunu olarak görülürse ve öğrenme sürecinde yer alırsa daha sürdürülebilir bir intihal yönetimi yaklaşımıyla sonuçlanabilir[8].

Ayrıca sınıf öğretmeni adaylarının gelecekteki mesleki yaşamlarında ahlak, dürüstlük ve etik gibi değerleri öğrencilere kazandıracağı düşünülürse; öğrencilerinin hazırladıkları ödevleri intihal, akademik yetkinlik ve internet gibi teknolojilerin etik kullanımı açılarından değerlendirecekleri varsayılırsa, rol model olma durumlarının ne kadar önemli ve işlevsel olacağı açıktır. İlkokul dönemine karşılık öğrencilerin ödevlerinin değerlendirilmesinde sadece içerikle ilgili değil, kurallara uygun alıntı yapma konusunda da dönütler verilmelidir. İlkokul öğrencilerine bilimsel araştırma becerilerini ve etik davranışları kazandıracak sınıf öğretmeni adayının kendisi bilimsel araştırma yöntemleri dersinde intihal yaparsa bu önemli bir sorundur. Çünkü öğrencilik yaşamında kopya çekme davranışını sürdürenler meslek yaşamlarında da bunu devam ettirebilmektedir veya başkalarının benzer davranışlarını görmezden gelebilmektedir[6].

IV. İntihalin Etik ve Kanuni Boyutu

Yayın, bilimde kendini ifade etmenin bir yoludur. Bilim yayın demektir. “Yayınla ya da yok ol” görüşü esastır. Araştırmacı temel ilkelere, kurallara dikkat etmezse yayınladığı halde yok olur. Araştırmacılar belli bir yayın etiği çerçevesinde araştırmasını tamamlayıp yayınını meydana getirmelidirler.Bilimsel araştırmalarda intihal sorunu son yıllarda gittikçe artmaktadır. Üniversitelerin intihale bakış açısı ise suçluların ortaya çıkarılıp cezalandırılması, üniversitenin kendisini bu süreçten koruması şeklindedir. Üniversiteler intihal sorununa bireysel yaklaşarak, kendilerini bu sorunun dışında tutmaktadırlar. Oysa intihal yapan kurum üyesinin etik olmayan bu davranışından kurum da sorumludur[8].

İntihal yaptırımlarının dünyada küçük farklılıklara rağmen Türkiye ile benzer uygulamalar olduğu görülmektedir. Ülkemizde bilimsel sahtecilikler ve önlenmesi konusundaki yetki ve sorumluluklar yasa ve yönetmelikle Üniversitelere ve Yükseköğretim Kuruluna (YÖK)’e verilmiş durumdadır. Bu yetkileri ve sorumlulukları kullanarak YÖK disiplin yönetmelikleri çıkarmaktadır. Suç, her toplumda varlığı arzulanmamasına rağmen daima gerçekleşen bir olaydır[5].

Etik dışı davranışların ve intihalin önlenmesinde ülkeler yasal yaptırımlar uygulamaktadırlar. Bu yaptırımların toplum koşullarına ve gelişen iletişim teknolojisine bağlı olarak sık sık gözden geçirilerek yenilenmesi karşılaşılan sorunların çözümü açısından önemlidir. TBMM Adalet Komisyonu tarafından Meclise sunulan temel ceza mevzuatına uyum öngören yasa tasarısını 07.11.2007 tarihinde benimsenmiştir. 2004 yılında hazırlanan 170 yasa maddesi üzerinde değişiklik geriren tasarı, 651 maddeden oluşmaktadır. Yasanın fikir ve sanat eserleri ile ilgili yeniliklerine göre başkasına ait esere kendi eseri olarak ad koyan kişi 6 aydan 2 yıla kadar hapis veya adli para cezasına mahkûm edilir. Bu suçu, dağıtarak veya yayımlayarak işleyenlere de verilecek hapis cezasının üst sınırı 5 yıldır. Aynı yasaya göre bir eserden kaynak göstermeksizin alıntı yapanlara, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası verilir. Hak sahibi kişilerin izni olmaksızın, alenileşmemiş bir eserin içeriği hakkında kamuya açıklamada bulunan kişi 6 aya kadar hapis cezasına çarptırılır. Bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı nitelikte kaynak gösteren kişiler de 6 ay kadar hapisle cezalandırılır(Temel Ceza Kanunu, 2004). Ayrıca Türkiye’de akademik boyuttaki bilimsel hırsızlığa yönelik olarak, bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi göstermek Öğretim Üyeleri Disiplin Yönetmeliği’nin 11/a-3 maddesi kapsamında üniversiteden uzaklaştırılma nedeni olarak belirtilmektedir (Yükseköğretim, 1982)[10].

Etik ihlaller ve etik ihlallerin bir çeşidi olan intihal ile ilgili olarak Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu dışında yakın zamana kadar kanuni bir düzenleme bulunmamaktaydı. Dolayısıyla intihal eylemini gerçekleştiren bir kamu görevlisi veya akademisyen hakkında tesis edilecek ceza tartışma konusu olmuştur. Hatta Danıştay İdari Dava Daireleri’nin bir kararı sonrasında 2014 yılından önce işlenen intihal eylemleri cezalandırılamaz hale gelmişti. 2016 yılının Aralık ayında Yükseköğretim Kanunu’nda yapılan düzenlemelerle etik ihlaller ve etik ihlallerin bir çeşidi olarak intihal kanuni bir düzenlemeye kavuşmuş, bu düzenlemenin eksiklikleri bulunmasına rağmen en azından etik ihlallerin yaptırımları belirlenmiştir. Belirtmek gerekir ki bu düzenlemeler ne kadar sevindirici olsa da yeterli değildir. Zira etik ihlallerin karşılığı olarak öngörülen müeyyideler düzenlemeden anlaşıldığı kadarıyla orantılı değildir. Kaldı ki intihal eylemi için tek bir yaptırım öngörülmüştür ve bu yaptırım da akademisyenin akademik hayatını sonlandıracak niteliktedir. Halbuki intihal birçok şekilde gerçekleşebilir. İntihal eylemleri hakkında hafiften ağıra giden bir düzenleme yapmak yerine intihal çeşitlerinin tamamının tek bir yaptırıma tabi tutulmuş olması yapılan düzenlemenin en büyük eksikliklerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır[3].

Yürürlükte bulunan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda [23, Böl. 7 ve 8] ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nda [24, Böl. 9] intihal olayına karışmış bir öğretim elemanı için herhangi bir disiplin yaptırımı bulunmamaktadır. Fakat yine yürürlükte bulunan 17789 sayılı Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin Yönetmeliği’nin 11. maddesinin (a) bendinin (3) fıkrasında [25, Böl. 2] bir başkasının bilimsel eserinin veya çalışmasının tümünü veya bir kısmını kaynak belirtmeden kendi eseri gibi gösteren öğretim elemanlarının üniversite öğretim mesleğinden çıkartma hükmü yer almaktadır[3]. İntihal suçu sadece YÖK bünyesinde cezalandırılan bir suç değildir. İntihal suçu Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na (FSEK) göre de suçtur[5].

Yükseköğretim Kanunu

Yasama organınca 02/1202016 tarihinde kabul edilen 09/12/2016 tarih ve 29913 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6764 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının teşkilat ve görevleri hakkında kanun hükmünde kararname ile bazı kanun ve kanun hükmünde kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair kanun’un 26. ve devamı maddeleriyle, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 53. maddesinde değişiklik ve eklemeler yapılarak etik ihlal türlerine ve intihal suçuna ilişkin düzenleme yapılmıştır. Bu düzenlemeler kapsamında, 2547 sayılı kanunun 53/ 2-g. maddesinde: “İncelemek üzere görevlendirildiği bir eserde yer alan bilgileri eser sahibinin açık izni olmaksızın yayımlanmadan önce başkalarıyla paylaşmak”, 3. fıkranın f bendinde “Mükerrer yayınlarını akademik atama ve yükselmelerde ayrı yayınlar olarak sunmak”, “g) Bir araştırmanın sonuçlarını, araştırmanın bütünlüğünü bozacak şekilde ve uygun olmayan biçimde parçalara ayırıp birden fazla sayıda yayımlayarak bu yayınları akademik atama ve yükselmelerde ayrı yayınlar olarak sunmak”, “h) Aktif katkısı olmayan kişileri yazarlar arasına dâhil etmek veya olan kişileri dâhil etmemek, yazar sıralamasını gerekçesiz ve uygun olmayan bir biçimde değiştirmek, aktif katkısı olanların isimlerini sonraki baskılarda eserden çıkartmak, aktif katkısı olmadığı hâlde nüfuzunu kullanarak ismini yazarlar arasına dâhil ettirmek”, 4. fıkrada g bendinde “Bilimsel araştırmalarda gerçekte var olmayan veya tahrif edilmiş verileri kullanmak, araştırma kayıtları veya elde edilen verileri tahrif etmek, araştırmada kullanılmayan cihaz veya materyalleri kullanılmış gibi göstermek, destek alınan kişi ve kuruluşların çıkarları doğrultusunda araştırma sonuçlarını tahrif etmek veya şekillendirmek” disiplin suçu olarak sayılmıştır. Maddenin 5. fıkrasında ise, başkalarının özgün fikirlerini, metotlarını, verilerini veya eserlerini bilimsel kurallara uygun biçimde atıf yapmadan kısmen veya tamamen kendi eseri gibi göstermek, “Üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” cezasını gerektiren fiil olarak sayılmıştır. Bu fiillerden dolayı açılacak olan disiplin soruşturmalarındaki sürelere ilişkin olarak özel bir düzenleme yapılmıştır. Buna göre, 2547 sayılı Kanun’un 53/ C maddesinde, “Bilimsel bir eserin akademik atama ve terfilerde kullanılması ya da kısmen veya tamamen yeniden yayımlanması hâlinde ikinci fıkrada belirtilen zamanaşımı süreleri yeniden işlemeye başlar” denilerek, intihal durumunda sürenin yeniden başlayacağı ifade edilmiştir. “Üniversite öğretim mesleğinden çıkarma” cezasına ilişkin olarak ise ceza zamanaşımı süresi 6 yıl olarak belirtilmiştir. Ayrıca tekerrür hükümleri kapsamında intihalden veya belirtilen etik ihlal eylemlerinden dolayı kamu görevinden çıkarma cezası verilebilir. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun, 6764 sayılı kanunun 27. maddesiyle değişik 53 maddesine eklenen 53/A maddesinin (b) fıkrası uyarınca “Bilimsel araştırma ve yayın etiğine ilişkin disiplin cezası verilmesini gerektiren fiiller açısından soruşturma başlatılmadan önce bilimsel araştırma ve yayın etiği kurullarınca inceleme yapılması zorunludur” kuralı getirilerek disiplin soruşturması yapılırken etik kurulların inceleme yapmasını zorunlu hale getirmiştir. İntihal eyleminin oldukça farklı boyutları ve dereceleri söz konusudur. Bu durumda tek tip bir intihal suçundan bahsedilemez. Dolayısıyla intihal için, herhangi bir ayırım öngörülmeksizin tek bir cezanın öngörülmesi adalete ve hakkaniyete uygun düşmemektedir. Hali hazırda özellikle akademik personel bakımından meselenin hukuksal açıdan bir çözüme kavuşturulduğu söylenemez. Mevcut hukuksal durum, hızla değişen ve gelişen teknolojinin kolaylaştırdığı intihali önlemede yetersiz kalmakta ve teknolojinin hızına ayak uyduramamaktadır. Yeni hukuksal düzenlemelere gidilememesi fikri mülkiyet hususunda büyüyen sorunları gündeme getirmektedir. Mevcut kanuni düzenlemelerin yeni olması sebebi ile uygulamanın nasıl şekilleneceği belirsizdir[3].

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK)

İntihal fiili, öncelikle eser sahibinin eserinden kaynaklanan ve eseri üzerinde sahip olduğu hakları ihlal eder. FSEK’nun 32. maddesi ve devamında bir eserden hangi şartlar altında alıntı yapılabileceği düzenlenmiştir. Buna göre alıntının, iktibasın belli olacak şekilde yapılması kaydıyla 35. maddede düzenlenen haller haricinde bir eserden kaynak gösterilmeksizin yapılması halinde 71. maddede düzenlenen eserden aşırma suçu meydana gelir yani intihal fiiline vücut verir. Türkiye’de telif haklarını düzenleyen ve koruma altına alan temel kanun 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’dur. Kanuna göre “ Sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulü”, eser, olarak kabul edilmektedir. Hangi ürünlerin ne tür eser sayılacağı ve bu eserler üzerinde eser sahiplerinin hakları yine bu kanun ile düzenlenmiş ve koruma altına alınmıştır. FSEK’nun 35. ve 36. maddelerinde hangi koşullar altında bir eserden iktibas yapılabileceği düzenlenmiştir. Dolayısıyla bu maddelerde belirtilen şartlara uygun şekilde yapılan iktibaslar intihal suçuna vücut vermez. “Alenileşmiş bir eserin bazı cümle ve fıkralarının müstakil bir ilim ve edebiyat eserine alınması”, “yayımlanmış bir bestenin en çok tema, motif, pasaj ve fikir nevinden parçalarının müstakil bir musiki eserine alınması”, “alenileşmiş güzel sanatlar eserlerinin ve yayımlanmış diğer eserlerin, maksadın haklı göstereceği nisbet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla bir ilim eserine konulması”, “alenileşmiş güzel sanatlar eserlerinin ilim, konferans veya derslerde, konuyu aydınlatmak için projeksiyon veya buna benzer vasıtalarla gösterilmesi” konularındaki iktibasların hukuka uygun olduğu düzenlenmiştir. FSEK’nun 71. maddesinde; “başkasına ait esere, kendi eseri olarak ad koymak”, “bir eserden kaynak göstermeksizin iktibasta bulunmak”, “bir eserle ilgili olarak yetersiz, yanlış veya aldatıcı mahiyette kaynak göstermek” fiilleri suç olarak düzenlenmiştir. Kanun eser sahibinin manevi haklarını; umuma arz selahiyeti, adının belirtilmesi, eserde değişiklik yapılmasını men etmek, eser sahibinin zilyet ve sahibine karşı hakları olarak belirtmiştir. Mali ve manevi hakların ihlali halinde hukuk davaları açılabileceğine ilişkin düzenlemeler Kanunun 66. ve 72. maddeleri arasındadır. Manevi, mali ve bağlantılı hakların ihlali halinde FSEK’nun 71. maddesi uyarınca cezai yaptırım uygulanacağına ilişkin düzenleme mevcuttur[3].

Doçentlik Sınav Yönetmeliği

Doçentlik Sınav Yönetmeliği’nde intihale ilişkin doğrudan bir düzenleme bulunmamakla birlikte doçentlik sınav sürecinde, hakkında etik ihlal işlediği iddiası bulunan doçent adaylarına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Yönetmelik uyarınca, bilimsel araştırma ve yayın etiğine aykırılık iddiası hakkında yapılacak inceleme neticesinde etik ihlalde bulunduğuna karar verilen aday, doçentlik sınavı başvurusunda başarısız sayılır. Adayın idarî, cezaî ve hukukî sorumluluğuna ilişkin hükümler saklıdır. İnceleme neticesinde etik ihlalde bulunduğuna karar verilen aday hakkında gerekli işlemlerin yapılması için alınan karar Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’na bildirilir. Bildirim üzerine Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı tarafından, adayın bağlı olduğu yükseköğretim kurumuna veya bağlı bulunduğu kuruma gerekli disiplin ve diğer idarî işlemlerin başlatılması amacıyla bilgi verilir[3].

İdari yargı organları yapılan alıntıların dipnotlarda ve kaynakçada gösterilmesi durumunda kanun hükmünü aşan bir intihalden söz edilemeyeceğine karar vermektedirler. Yani alıntı yapılan esere atıf yapılmış ve kaynakçada belirtilmişse intihal suçu oluşmayacaktır. İdari yargı yerleri yapılan alıntının hacmini önemsememektedir. Alıntılarda kaynak göstermede özensiz davranmak, kes-yapıştır türünden bire bir alıntı yapmak, ve bu şekilde kendi fikri olduğu izlenimini vermek durumunda da intihal oluşur[3].

Danıştay’a göre bir eserde intihal bulunup bulunmadığının tespiti özel bir teknik bilgiyi gerektirir. Dolayısıyla idare mahkemelerinin uyuşmazlık konusu eserde intihal bulunup bulunmadığının tespiti için bilirkişiye başvurmaları zaruridir[3].

İntihal doktrinde, kaynak göstermeksizin, başkasına ait bir eserin belli bir parçasını, bir nağmesini, bir paragrafını, bir sahnesini veya tamamını, asıl sahibinden izin almayarak veya onun haklarını çiğneyerek, kendi eseri gibi göstermek, kendi eserine aktarmak şeklinde tanımlanmaktadır. Bu haliyle intihalde bilinçli bir sahiplenme söz konusudur. Bu sebeple intihalde, eser sahibinin fikri hakkının şuurlu bir şekilde ihlali vardır. Türkiye Bilimler Akademisi’ne göre intihal; bir başkasına ait olan bir fikrin, buluşun, araştırma sonuçlarının veya araştırma ürünlerinin bir bölümü ya da tümünün, kaynak gösterilmeksizin istemli olarak kopya ya da tercüme edilip yazarın kendi eseri gibi göstermesidir. Görüldüğü üzere bu son verilen tanımda “intihal” eyleminin gerçekleşmesi eylemin “istemli” olarak gerçekleştirilmesi şartına bağlanmıştır. Yani yazarın “intihal” yapma iradesinin bulunması ve “intihal” gerekçesi ile yaptırım uygulanacaksa kötü niyetinin tespiti önem taşır. İntihal eyleminin kasıtlı olarak değil de taksirle işlenmesi durumunda intihal suçunun oluşmadığı sonucuna varmak gereklidir. Bir kişinin bilimsel eserini ve çalışmasını oluştururken özensiz ve düzensiz hareket etmiş olması durumunda, başka bir deyişle taksirle intihale yol açacak davranışlarda bulunması durumunda intihal suçu oluşmaz. Ankara 3. İdare Mahkemesi bir kararında davacının duplikasyon yapma gayretinin olmadığını dolayısıyla kaynak gösterilmemiş olmasının ancak ihmal olarak değerlendirilebileceğini belirtmiş, etik ihlallerin ancak kasten işlenebileceğine karar vermiştir[3].

İntihal suçu temadi edebilen suç çeşitlerinden olduğundan temadinin sürmesi halinde zamanaşımı süreleri yeniden canlanır. İntihal içeren bilimsel eserin akademik atama ve terfilerde kullanılması ya da kısmen veya tamamen yeniden yayınlanması halinde zamanaşımı süreleri yeniden hayat bulur. Temadi eden intihal eylemi zamanaşımına uğramaz[3].

İntihal suçu, hırsızlık ve dolandırıcılık gibi yüz kızartıcı suçlardan değildir. Yüz kızartıcı suçlar; devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, basit veya nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyet kırıcı suçlar veya istimal ve istihlâk kaçakçılığı dışında kalan kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarıdır. Burada yer verilen “gibi yüz kızartıcı suçlar” ibaresindeki “gibi” sözcüğü, yüz kızartıcı suç olarak anılan Kanunda sayma yoluyla belirtilen “Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit veya nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas suçlarından biri”ni ifade etmek üzere kullanılmıştır. Aksi yorumla, “gibi” sözcüğünün, “sayılanlara benzer suçları” ifade ettiğinin kabul edilmesi, Anayasa’nın 128. maddesinin 2. fıkrası ile 657 sayılı Kanunun 18. maddesi uyarınca memurların memurluklarının sona erdirilmesine ilişkin durumların bizzat kanunda düzenlenmesi gerektiğine ilişkin memur güvencesine aykırı olur. Ayrıca idarelere, Kanunda gösterilen suçlar dışında benzer suçların yüz kızartıcı suç sayılması konusunda, ölçütleri belirsiz, geniş bir takdir yetkisi tanınması sonucunu da doğurabilir. Sayma yoluyla belirtilen eylemler arasında intihale yer verilmediğinden, intihal suçu yüz kızartıcı suçlardan sayılamaz[3].

İntihal suçunun iştirak halinde işlenebilmesi de mümkündür. Özellikle ortak yazarlı eserlerde hangi bölümün hangi yazar tarafından oluşturulduğunun tespit edilememesi halinde tüm eser sahipleri iştirak halinde sorumlu olurlar. İdare Mahkemesine yansımış bir uyuşmazlıkta Mahkeme, intihalde asli iştirakın mümkün olduğuna karar vermiştir[3].

Bir kişinin kendi bilimsel eserinden kaynak göstermeden alıntı yapması intihal suçunu oluşturmaz. Ancak “yanıltıcı, yanlış ya da eksik beyanda bulunma” şeklinde bir etik ihlali meydana getirir. Tüm dünyada kendi kendine atıf yapmak atıf sıralamasında üst sıralara çıkmak ve böylece akademik teşviklerden yararlanabilmek için kötüye kullanılan yollardan biridir. Kaldı ki bu türlü bir etik ihlal tanımına mevzuatımızda yer verilmemiştir ve Danıştay tarafından “intihal” olarak kabul edilmemektedir. Danıştay’a göre kendinden aşırma “yanıltıcı, yanlış ya da eksik beyanda bulunma” şeklinde bir etik ihlal oluşturur. Pek çok kimsenin fikir birliği içinde olduğu şey, gazete veya dergilere fikir sağlayan uzmanların önceden yazılmış özellikli yazılarına atıf vermesine gerek olmadığıdır. Aynı şekilde Ankara 5. İdare Mahkemesi de kişinin kendi bilimsel eserinden “kes-yapıştır” yöntemiyle aynen alıntı yapmasını “yanıltıcı, yanlış ya da eksik beyanda bulunma” şeklinde etik ihlal olarak kabul etmiştir[3].

İntihal suçunda mağdurun rızası hukuka uygunluk sebebi oluşturmaz. 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunun 6764 sayılı Kanun’un 26. maddesiyle değişik 53 maddesinin (b) fıkrasının 5. bendi uyarınca mağdurun, yani eserinden intihal yapılan eser sahibinin intihalden önce ya da intihalden sonra yapılan intihale rıza göstermesi oluşan intihal suçunu ortadan kaldırmaz[3].

V. SONUÇ

İntihal fiilinin sınırlarını çizmek her zaman mümkün olmamaktadır. Her bilim disiplini ve meslek grubu kendi içerisinde etik kurullar oluşturmaktadırlar. Mahkemeler, etik kurulların ve bilirkişilerin raporları doğrultusunda nihai karara ulaşmaktadırlar. Mahkemelerce verilen kararların bilirkişi raporlarına bağlı olması ve intihal eyleminin sınırlarının tam çizilememiş olması Anayasanın 2. ve 38. maddelerinde belirtilen hukuk devletinin olmazsa olmaz ilkelerinden belirlilik ilkesi ve suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı bir sonuç doğurmaktadır[3].

Dolayısıyla yapılması gereken intihal çeşitlerinin düzenlenmesi, intihal çeşitleri arasında hafiften ağıra doğru giden bir yaptırım izlenmesidir. Şu an yürürlükte bulunan mevzuat uyarınca “alıntıyı tırnak içine koymada başarısız olan” bir akademisyene uygulanacak ceza ile “başkasının çalışmasını olduğu gibi kendisininmiş gibi gösteren” bir akademisyene uygulanması gereken ceza aynıdır ve her ikisi de üniversite öğretim mesleğinden çıkarılır. Bunun ise adil ve hakkaniyetli bir uygulama olmayacağı aşikardır[3].

İstanbul’da bulunan çeşitli devlet ve vakıf üniversitelerinde öğrenim görmekte olan öğrencilere intihal algısını ölçmek amacıyla uygulanan ankete göre, katılımcı öğrencilerin intihal konusunda genel bir bilgiye sahip olsalar dahi intihal hakkında yeterli bilgi birikiminde olmadıkları görülmüştür. Ayrıca eğitim sisteminin yetersizliği ve ağır uygulamaları sonucunda öğrencilerin intihale meylettiği ortaya çıkmaktadır. Uygulanan anket sonuçlarından elde edilen bulgulara dayanılarak intihal konusunda şu önerilere yer verilmiştir[1]:

•İntihal algısı daha çok kültürel bir algı olduğundan bu kültürü lisans eğitimine başlamadan önce öğrencilerle tanıştırmak ve farkındalık sağlamak yararlı olacaktır.

•İntihal kavramı ile ilgili ilk olarak akademik alanda (öğrenciler dahil) ve meslek gruplarında ilgili herkese bilimsel araştırma etiği ve meslek etiği adı altında eğitimler verilmelidir.

•Mevcut süre içerisinde süre gelen copy-paste kalıbından çıkılarak araştırma ve meslek etiğinin, toplumda ve çalışma alanlarında yeniden modernize edilerek benimsetilmesi ve uygulanması sağlanmalıdır.

•İntihal hakkında kesin bir sonuç alınabilmesi toplumun bu kavramlara olan anlayış ve davranışlarının değiştirilmesi gerekir.

•Eğitim sistemi içerisinde intihal kavramının önemi vurgulanmalı intihalin ahlaki anlamda da bir suç oluşturduğu bilinci yerleştirilmelidir.

•Ödevlerin zorlaştırılarak daha iyi eğitim verildiği algısından çıkılmalı ve öğrencilere araştırmalarını özendirici ödev teknikleri uygulanmalıdır.

•Öğrencilere yaptıkları ödevleri teşvik edici geri bildirimlerde bulunulmalı, böylelikle öğrencilerin motivasyonunu arttıracak daha özgün çalışmalar yapmaları sağlanacaktır.

•İntihal konusunda kullanılan yazılımların kapsamları genişletilmelidir.

•İntihal ile ilgili mevzuatlar hakkında daha fazla bilgi verilmelidir.

•Öğrenciler ilgi alanlarına yönelik araştırmalar yapmaya teşvik edilmeli ve böylelikle yapılan araştırmaların sıkıcılığı ortadan kaldırılmalıdır.

Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü ve University of North Carolina at Chapel Hill School of Information and Library Science lisans öğrencilerinin intihal ve kopya konusundaki görüş ve davranışlarının incelendiği çalışmaya göre; öğrenciler arasında araştırma becerileri ve intihal ile ilgili alınan eğitim düzeyi, intihal yapma nedenleri ve caydırıcılık konusunda alınacak önlemler açısından farklılıklar olduğu saptanmıştır. University of North Carolina at Chapel Hill School of Information and Library Science’de eğitim gören öğrencilerin tamamının üniversiteye gelmeden önce, ilk ve orta eğitim düzeyinde “intihal” ve araştırma konularında bilgi sahibi oldukları, Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü öğrencilerinin ise bu kavramla ve nasıl araştırma yapılacağı ile ilgili ilk bilgileri büyük çoğunlukla (%73) üniversite eğitimleri sırasında aldıkları görülmüştür. Araştırmada bir diğer önemli bulgu da uygulamalar, yaptırımlar ve cezalar ile ilgilidir. Elde edilen sonuçlar yaptırımların caydırıcılığı konusunda üniversitelerin uygulama farklılıklarının intihal üzerindeki etkisini ortaya koymaktadır[11].

GELECEK ÇALIŞMASI

Türkiye’de son yıllarda gerçekleştirilen bilimsel araştırma sayısındaki hızlı artışa rağmen, Webometrics (2018) verilerine göre, hala ilk 450’de bir üniversitemizin yer almaması düşündürücüdür. Bu ikilemin altında yatan nedenlerinden birinin de intihal başta olmak üzere bilimsel yanıltmaların yayın yapma anlayışımızın bir parçası olmasından kaynaklandığı söylenebilmektedir. Bilerek yapılan ve ustaca gizlenen intihal vakalarını yanında bilgisizlik, deneyimsizlik ve başıboşluktan kaynaklanan ihmal vakalarının da yer aldığı unutulmamalıdır. Her iki durumun da önüne geçilmesi sıkça öneriler listesinde paylaşılan etik eğitimi ile gerçekleştirilmelidir. Etik ilke ve gerekliliklerin kazandırılmasında etkili olabilecek eğitsel önlem ve/veya tepkilerin biri de öğrencilere lisans düzeyinde verilen ‘bilimsel araştırma yöntemleri’ adındaki derslerin içeriğinde intihal, nedenleri ve intihale karşı yaptırımlar konularına önemle yer verilmesidir[4].

Ayrıca ülkemizde kasıtlı, bilerek yapılan intihal davranışı ile ilgili çalışmalar giderek daha çok artmış olmasına rağmen, bu çalışmalarda kasıtsız intihal ile ilgili kavram yanılgılarının ele alınmayışı dikkat çekicidir. Fakat mesleki alan literatürde doğrudan intihal ile ilgili kavram yanılgıları konusunda olmasa da, öğrencilerin intihali eğitim eksikliğinden veya yanlış olduğunu bilmeden, farkında olmadan da yapabileceklerini vurgulayan çalışmalar olması, bu konuda çalışacak araştırmacılara altyapı oluşturması bakımından sevindiricidir[4].

Sonuç olarak, intihal ile ilgili kavram yanılgıları, öğrencilerin bilimsel yazı yazma ve bilimsel etik ilkelere uygun şekilde davranmalarının önünde önemli bir sorun olarak durmaktadır. Bu nedenle öğrencilerin intihal ile ilgili kavram yanılgılarının tespit edilmesine ve önlenmesine yönelik yöntem ve tekniklerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır. Ayrıca, kütüphaneciler ve öğretim üyeleri arasında konunun önemine ilişkin farkındalığın artması, bu yöndeki çalışmaların da istendik düzeye ulaşmasında etkili olabilecektir[4].

Kaliteli yayın yapma anlayışının sürdürülmesinde, yayınsal kalite denetiminin sağlanması da oldukça önemli görülmektedir. Yayınsal kalite denetçilerinin yetiştirilmesi amacıyla bilim ve yayın etiği alanlarda açılacak olan lisansüstü eğitim programlarının hem akademik hem de editoryal anlamda alana katkı getireceği düşünülmektedir. Üniversitelerin etik kurullarında, akademik yükselme jürilerinde, proje birimlerinde görev yapabilecek olan yayınsal kalite denetçilerinin ve onların bağlı oldukları kurumun uluslararası akredite kuruluşları tarafından denetlenmesi, sistemin işleyişi bakımından gerekli görülmektedir[2].

NOT:Makaleyi indirmek ya da pdf olarak okumak isterseniz, slideshare adresine gidiniz: https://bit.ly/2O7sDeH.

KAYNAKÇA

[1] K.Topçu, “Üniversite Öğrencilerinin İntihal Algısı”, 2019.

[2] E.Yaşar, “Akademik İntihal, Nedenleri ve Çözüm Önerileri”, 2018.

[3] S.Yavuzdoğan, “İDARİ YARGI KARARLARINDAN HAREKETLE “İNTİHAL””, 2017.

[4] N.Çakmak, “Lisans Öğrencilerinin İntihal ile İlgili Kavram Yanılgıları”, 2015.

[5] B.Gücükoğlu ve Z.A.Reis, “Türkiye’de ve Dünyada İntihalin Yaptırımları”, 2014.

[6] A.Ersoy, “İnternet Kaynaklarından İntihal Yaptığımın Farkında Değildim: Bir Olgubilim Araştırması”, 2014.

[7] N.Ö.Uçak, “Öğrencilerin İntihal Algısı”, 2012.

[8] Ö.Kaya ve S.Dinçel, “BİLİMSEL ARAŞTIRMALARDA İNTİHAL SORUNU: ÖRGÜTSEL SORUMLULUK YÖNÜNDEN İNCELEME”, 2011.

[9] N.Ö.Uçak, “Bilimsel iletişim ve intihal”, 2011.

[10] N.Ö.Uçak ve H.G.Birinci, “Bilimsel etik ve intihal”, 2008.

[11] Y.Ünal ve N.Ö.Uçak, “Farklı Eğitim ve Kültürlerdeki Üniversite Öğrencilerinin İntihale İlişkin Görüş ve Davranışları”, 2017.

NOT: Makaleyi indirmek ya da pdf olarak okumak isterseniz, slideshare adresine gidiniz: https://bit.ly/2O7sDeH.

You can find me on:

LinkedIn: bit.ly/34BKvtC

Github: bit.ly/3JNmXkK

linktr.ee: bit.ly/3DZiDN1

Hamdi Sevben

--

--

Hamdi Sevben

| MCRTA | C|CISO | CREST CPSA | GPEN | PenTest+ | CAP | AWS CLF-C01 | eWPTXv2 | eMAPT | C)PTE | C|EH | C)PEH | 25+ CVE's |